CEMAL ER


“Nasıl Bir Yerel Yönetim İstiyoruz”

FARKLI BELEDİYE UYGULAMALARIYLA TÜRKİYE’DE İLK ÖRNEK BAŞKAN FİKRİ SÖNMEZ


BELEDİYELERDEKİ GENEL SORUNLAR

1975 yılında 164 olan belediye sayısı, 1995 yılı başlarında 2750’ye ulaşmıştır. 1984 yılında ülkenin 3 büyük kentinde kurulan iki aşamalı büyükşehir belediye sistemi, 1994 yılında 15 kentin yönetiminde uygulanmaya başlanmıştır. Ülkede özellikle küçük yerleşimlerde görülen belediye sayısındaki bu hızlı artış gerek mali bakımdan, gerekse yetişmiş insan gücü bakımından çok sayıda güçsüz belediye yaratmıştır. Bu belediyelerin denetlendiği alanlar da çok küçüktür. Bu belediyeler eliyle yeterli bir planlama, programlama da oluşturulamamaktadır.

Ülkemizde belediyeler son derece kötü yönetilmektedir. Bu kötü yönetilmekteki kasıt; yapmaları gereken ya da yapabilecekleri şeyleri yapmamalarıdır. Bunu kimisi beceremediğinden, kimisi işine böyle geldiğinden, kimisi çıkarları böyle olduğundan, kimisi anlamadığından, kimisi de yeni bir bakış açısından yoksun olduğundan yapmamaktadır.

Ülke genelinde belediye başkanlığı çoğunlukla milletvekilliğine tercih edilir duruma gelmiştir. Bunda hem bir politikacı olarak halka yakın olmanın getirdiği avantaj, hem de belediyelerin son zamanlarda elde ettikleri kimi ekonomik vb. haklarla gerçek anlamda birer güç odağı duruma gelmiş olmaları etkendir.

Ancak sonuç olarak gözlemlenen durum, çoğu kentlerimizin; çevre sorunlarıyla boğuşan, arazileri yağmalanan, insanlara yeni bir şey veremeyen, rant kavgalarını önlemesi gerekirken doğrudan kendisinin de bu kavgaların içine girdiği ya da taraf olduğu hatta rantı istediği kişilere dağıtan bir oluşum biçimine dönüşmesidir.

Yoğun bir iç göçün oluşturulması, işsiz insanların kentlere yığılması, konutsuz ve parasız insanların kentlere yığılmasına neden olmaktadır. Bu insanların geçmişteki gibi sosyal bir yardımlaşma ile başlarını sokacakları bir dam  gece kondu yapma şansları da artık yoktur. Bu nedenle doğrudan kaçak inşaat mafyasına gidilmek zorunda kalınmaktadır.

Aslında ülkedeki genel rant ekonomisi yani üretmeden kazanmak isteği bu kişilerin de kafalarına sokulmuş durumdadır. Bu nedenle özellikle de büyük kentlerdeki arazi vurgunlarında bu türden kişiler ekonomik güçleri yettiğinde arazi mafyasında da arazi almakta ve işgalinin yasalaşacağı, tapunun verileceği güne dek olası yıkımlara karşı hazırlıklı olmaktadır.

Kentler gerek kent içindeki son derece az olan yeşil alanların, gerekse de kent dışındaki ormanlık alanların hızla yittiği, içeriksiz beton yığınları biçimine dönüşmektedir.

Kent içi trafik sorunu genel bakış açısındaki yanlışlık nedeniyle her geçen gün daha fazla sorun olmakta ve trafik sorunu olmayan kentimiz kalmamaktadır… (devam edecek)