CEMAL ER


“Nasıl Bir Yerel Yönetim İstiyoruz”

FARKLI BELEDİYE UYGULAMALARIYLA TÜRKİYE’DE İLK ÖRNEK BAŞKAN FİKRİ SÖNMEZ


Belediyelerde planlama ya hiç yapılmamakta yada yapılan planlamalara uyulmamaktadır. İller Bankasının kayıtlarına göre belediyelerin %37’si ikinci kez, %6’sı dördüncü kezden fazla plan yapmıştır. Sorun planın varlığı ya da yokluğundan çok, bu planların yapılma biçiminde ve uygulanmamasındadır. 

Halkın Katılımının Sınırlı Olmasının Yarattığı Sorunlar

Ülkemizdeki yönetim uygulaması, büyük ölçüde merkezi bir nitelik göstermektedir. Daha demokratik ya da daha katılımcı adlarıyla insanlara sunulan yeni düzenlemeler sonucunda da; durum değişmemektedir. Yerelliğe güvenmeyen, yapılacakların tümünün merkez eliyle, en azından merkezin tam denetimiyle yapılmasını savunan bir anlayış vardır.

Oysa yerel yönetimlerin, “yerel” olabilmesi için gerçek anlamda yerelliğin olması gerekmektedir. Belediyeler özü gereği halkın katılımına, onu etkilemesine en açık olan kurumlardır. Ancak bunlara karşın, halkın katılımı, ya da yapılanları denetlemesi neredeyse olanaksızdır.

Örneğin belediyeler kendi içlerinde imar planlarıyla ilgili düzenlemeleri yaparlar. Bu düzenlemelerin yapılış aşamasında halkın katılımı hiç yoktur. Ardından, yapılan düzenleme, görülmesi amacıyla askıya çıkarılır. Ancak bu askıya çıkarılma işleminin de her zaman için tam olarak uygulandığı söylenemez.

Bu aşamadan sonra alınan bir karara karşı çıkmak, olumsuzlukları dile getirmek için ancak mahkemelere başvurmak gerekmektedir. Bunun somut örneğini ülkemizin çoğu illerindeki Mimarlar Odasının giderlerinin genellikle bu türden mahkeme masraflarına ayrılmasından anlayabiliriz. Bir diğer sorunda burada gözükmektedir. Alınan kararın, alınması sırasında etkilenmede bulunamayan ve bu nedenle de etkilenmesini ancak mahkeme yolu ile yapabilen bir kurumun, yaptığı bu eylem kamu adına olmasına karşın, yine de büyük harcamalarla bunu gerçekleştirmek zorunda kalması olumsuzluk kaynağıdır. Yani bu kurumların paraları olmasa, kamu adına da olsa itiraz edemeyeceklerdir.

Oysa bu türden kurumların karşı çıktıkları şey kamu adına yanlış yapılması; yapılan çalışma da, bu yanlışlığın önüne geçme çabasıdır. Buradaki sorun, yanlışın önüne geçmesinin de bir bedelinin olmasıdır. Bu da kişilerin ya da kurumların toplum adına da olsa, bir yanlışın önüne geçmeleri için mahkemelerde para harcayabilecek denli para sahibi olmaları gerektiğini göstermektedir… (devam edecek)