EMİNE ÜLKÜ


PROF.DR. METİN EKİCİ İLE DEDEM KORKUT SOHBETİ – (3. Bölüm / 3)

PROF.DR. METİN EKİCİ İLE DEDEM KORKUT SOHBETİ – (3. Bölüm / 3)


Türk destanlarında ve mitolojisinde boğa neyin sembolü? Boğaç han neden boğa öldürülüyor?

Dirse hanın oğlu Boğaç han aslında boğayı öldürmek için yola çıkmıyor. Boğaç han henüz adı yokken 14-15 yaşlarında çocuklarla her sene deve ile boğanın güreştirildiği alanda oyun oynuyor. Tam o sırada üzerlerine boğa sürüp geliyor. Çocuklara kaçın burada boğa ile deveyi güreştireceğiz diyorlar.  Bütün çocuklar kaçıyor ama Dirse hanın oğlu kaçmıyor. Boğa bunun üzerine geliyor. Oğlan boğanın alnına yumruğunu dayıyor. Boğa onu meydanın bir ucundan bir ucuna sürüp götürüyor. Aslında meydanın bir ucundan bir ucuna boğa oğlanı sürüp götürürken oğlanın fiziki dayanıklılığı test edilmiş oluyor. Fiziksel testi geçen oğlan aynı zamanda Oğuz”un ihtiyaç duyduğu zekâ testinden de geçmek zorunda. Sonra oğlan eğer ben yumruğumu çekersem bu yere düşer diyor ve yumruğunu çekiyor. Ve boğa yere düşüyor. Oğlan aslında boğayı yendi orada. Yani bir delikanlının adı alması için gerekli bir başarıysa istenen; Oğuzun istediği başarıyı oğlan gösteriyor. Ama anlatı orada bitmez. Oğlan yere düşen boğanın bıçağını çıkarır, başını keser. Neden? İşte burada mitik bir eylemin,  törenin, ayinin yeniden aktarıldığına şahit oluyoruz. Aşağı yukarı bütün dünya mitolojilerinde Mısır antik, İran, Yunan, Mikem, Aryan mitolojilerinin tamamında boğa yeryüzündeki bütün güç ve kuvvetin sembolleri olarak kullanılıyor. Bir kahraman eğer hakan, han, alp, bey olacaksa onun kanını dökmek zorunda. Yani kurban etmek zorunda. Kurban ritüeli burada gerçekleştirildiği anda boğanın sahip olduğu bütün güç kahramana geçer. Kurban ritüelinde ilkellik döneminden itibaren bütün dünya mitleri şunu anlatır. Kurban eden kişi kurban edilenin sahip olduğu güç ve kudreti kendi üzerine alır. Böylece oğlan ayni ritüeli gerçekleştirmiş olur.

-Boğaç han mı oluyor sonra?

Tabi. Onun üzerine boğanın sahibi olan Bayındır hanın boğasını kesmiş birine hiç kimse kızmıyor. Bilakis büyük bir başarı gösterdi, buna ad vermek lazım şeklinde tasavvurda bulunuyorlar. Dede Korkut”u çağırıp bu oğlan büyük bir başarıya imza attı. Buna bir ad vermek lazım diyorlar.  Dede Korkut da;  boğayı yenen delikanlının adı Boğaç han olsun, adını ben verdim, yaşını Allah versin,  babası da buna beylik versin, taht versin diye bir duada bulunuyor.

 

 Boğaç hanın anlatmasının neden Dede Korkut Kitabı”nda ki ilk anlatma olduğunu açıklar mısınız?

Şimdi Ülkü Hanım yazarın burada yapmak istediği şeyi de vurgulayacak olursak sebebini şöyle ifade edebiliriz. Osmanlıya sultan olan bir kişinin; bir bey seçerken öyle devşirme tayfalarından değil,  hakkıyla mücadele etmiş liyakat sahibi insanları vezir vüzera yapması lazım şeklinde bir gönderme referansı olarak da bunu okumak pekâlâ mümkün. Eskiden günümüze insanların bir şeye layık olması liyakat; bizim için kültürümüzün en önemli unsurlarından biri. Dede Korkut Kitabı bize bu manada neyi gösteriyor? Yani bir çocuk macerası değil,  bir çocuğun ad almasının hikâyesi değil aslında. Mitik bir anlatı üzerinden bize öyle bir kod, öyle bir şifre sunuyor ki Türkler de belli bir yer edinebilmek için olağanüstü bir güç ve başarıya imza atmadan bir yere gelemezsin. Bir şeye layık olmadan onu isteyemezsin. Hak ettiğinizde bu mutlaka size verilmek zorundadır,  şeklinde açık ve net bir ifade var. Bunun daha ötesi delikanlı 13-14 yaşına gelmiş Dirse hanın asıl oğlancığı diye adlandırılıyor. Ad neyimizin göstergesi? Bir insanın adı neden gerekli? Bir kişi sosyal bir varlık olarak toplum içerisinde yer alacaksa adı olmak zorunda. Adıyla anılır, adıyla tanınır, adıyla çağrılır insanoğlu. Dolayısıyla adsız olan bir insan, bir kişi haliyle sosyal bir varlık olamamış demektir. Yani toplum içerisinde hala bebek. Yani evde çocuklar nasıl? Bebek nasıl? Şimdi genelde bu nazarla ilgili bir söylemdir bizim kültürümüzde. Adıyla anarsak ona bir nazar geleceğinden endişe ettiğimiz için biz bu şekilde sesleniriz. Nazar değmesinden ve onlara kötü varlığın tasavvuf etmesinden dolayı ismini anmak doğru olmayacaktır. Bir tabu gibi bizim günlük söylemimizde bu böyledir. Ancak belli bir ergenliğe belli bir olgunluğa eriştikten sonra adıyla ifade etmek sosyal bir varlık olarak toplumda yer aldıktan sonra ismiyle bireyi çağırmak bizim geleneğimizdir. Dede Korkut Kitabı aslında bize bunu anlatıyor. Dirse hanın oğlancığı dediğinde o bir çocuk, hala babasının ailesinin koruması altında, onların güvencesi altında yaşayan bir kişi. Ama Oğuz”un ihtiyaç duyduğu nitelikteki bir Alp ya da birey değil. Yazar aslında liyakatin vurgusu ile başlıyor.