EMİNE ÜLKÜ


HATAY VE ATATÜRK

Türkiye ve Türk tarihi adına stratejik bir öneme sahip olan Hatay ile Mustafa Kemal Paşa’nın ilişkisi, sanıldığının aksine millî mücadele döneminden daha erken tarihlere denk gelir. Mustafa Kemal Paşa; Yıldırım Orduları Grup Kumandanlığı yıllarından itibaren bu toprakların geleceği hakkında kaygılar yaşamış ve askeri zekâsı sayesinde bu toprakların Türkiye Cumhuriyeti topraklarına katılması ve bağımsızlığını kazanması uğruna diplomatik ve askeri bir mücadele vermiştir.


Türkiye ve Türk tarihi adına stratejik bir öneme sahip olan Hatay ile Mustafa Kemal Paşa’nın ilişkisi, sanıldığının aksine millî mücadele döneminden daha erken tarihlere denk gelir. Mustafa Kemal Paşa; Yıldırım Orduları Grup Kumandanlığı yıllarından itibaren bu toprakların geleceği hakkında kaygılar yaşamış ve askeri zekâsı sayesinde bu toprakların Türkiye Cumhuriyeti topraklarına katılması ve bağımsızlığını kazanması uğruna diplomatik ve askeri bir mücadele vermiştir. 

Atatürk;  Hatay ile yalnızca politik ve askeri bir ilişki kurmamış, ömrünün son günlerine kadar bu topraklar adına manevi bir bilinçle diplomatik müdahalelerde bulunmuştur. Böylesi bir komutanın Hatay’a duyduğu bu sevgi ve stratejik kaygı elbette Türkiye Cumhuriyeti’nin politik, stratejik ve milli sınırlarının güvenliği adına önem arz etmektedir.  Ve tarihin sayfalarını karıştırdığımızda görüyoruz ki,  Mustafa Kemal Paşa, ömrünün son anına kadar Hatay’ı askeri ve politik zekâsının merceğinde tutmuştur. Paşa,1918 yıllarından itibaren Kuvay-i Milliye güçlerine gizlice destek vermiştir. Ancak 1921 yılında Hatay; yabancı ülkelerin işgaline şartlı bir şekilde maruz kalmıştır. Buna rağmen, Mustafa Kemal Paşa pes etmemiş ve 1921 yılında millet meclisinde dile getirdiği Hatay’ın kurtuluş hedeflerini tekrar 1936 yılında yinelemiştir. Bu topraklar; çeşitli medeniyetlere misafirlik etmiş sırlı bir coğrafyadır. Aynı zamanda, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi ve istikbâli için de müstesna bir değere sahiptir. Öyle olmasaydı, büyük deha bu topraklara “Hatay” adını verip hasta yatağını terk ederek Hatay’daki düşman birlikleri ile şahsi ve milli bir mücadelede bulunmazdı…

            Atatürk’ün muhteşem diplomatik başarısı sonucu, 5 Temmuz 1938’de Türk askeri Hatay’a girmiştir. 1939 yılında ise Hatay tamamen Türkiye Cumhuriyeti’nin topraklarına katılmıştır. Bu gün Türkiye Cumhuriyetinin Misak-ı Milli sınırları içinde yer alan Hatay toprakları Mustafa Kemal Paşa’nın diplomatik ve askeri zekâsı ile kazanılmış, Türk askerinin ve halkının verdiği milli mücadele ile kutlu bir zafere dönüşmüştür. 29 Ekim 1937 tarihinde gerçekleşen Cumhuriyet balosunda Mustafa Kemal Paşa’nın Fransız Büyükelçisine söylediği o kutlu sözler yıllarca kulaklarımızda çınlamıştır: “Hatay benim şahsi meselemdir. Şakaya gelmeyeceğini bilmelisiniz!”

            Ancak; 6 Şubat 2023 tarihli büyük afetin ardından gözler Hatay’a dönmüş ve henüz depremin yaraları sarılmadan sosyal medya, yazılı ve görsel basında, Hatay üzerinde bir algı başlatılmıştır. Birçok mecrada, “ Hatay elden gidiyor”, “Hükümet Hatay’ı gözden çıkardı”, “Hatay Türk’tür Türk kalacak!” gibi söylemler dile getirilmeye başlanmıştır. Hatta biraz daha erken tarihlere gittiğimizde, Hatay Büyükşehir Belediyesi Başkanı Lütfü Savaş açıklamalarında ise şu ifadelere yer vermiştir; “Yeni doğan her dört çocuktan üçü Suriyeli. Biz azınlığa düşeceğiz. Hatay elden gidiyor!”. Sayın Başkan Lütfü Savaş; acaba deprem sonrası ortaya çıkacak olan bu algıya zemin mi hazırladı? Yoksa hükümetin misafir göçmenler ile ilgili politikasına dikkat çekerek gerekli tedbirlerin alınması konusunda uyarı mı verdi? Ya da bu ifadeler ortaya konulan programın bir parçası mı? Deprem sonrası Hataylıların mecburi göçlerinin ardından Hatay gerçekten söylendiği gibi küçük bir Suriye toprağı mı oldu? Bunun gibi sorular ve kaygılar şuan Hataylıların gündemini meşgul etmektedir. Üstelik bazı şahısların Hatay topraklarında yaşanan afet sonrası dile getirdiği talihsiz açıklamalar neye hizmet etmekte? Konuyu cenazelerin vaziyetine varıncaya kadar kurcalayan sözde din adamlarının önüne nasıl bir proje kondu?  Ve neden son yıllarda Hatay’ın etnik yapısı bu kadar tartışılmaya başlandı? Bu ve bunun gibi tüm sorularımızın cevabını merak ediyor ve elbette Hatay’ın ebediyete kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin Misak-ı Milli sınırları içinde kalacağına inanıyoruz. Çünkü bu topraklar, yedi düvele meydan okumuş atalarımızın, askeri ve diplomatik zekâsı ile büyük zaferlere öncülük etmiş Mustafa Kemal Paşa’nın bizlere emanetidir.

            *****

İşte girdaba girdiğimiz Hatay ve mülteciler konusunda kaygıların arttığı ve hükümetten lehimize tutumların beklendiği bu kritik süreçte; meseleyi yakından takip eden,  diplomatik ve askeri uzmanlığı ile sürece ışık tutan Paşa’mız Emekli Tuğgeneral Naim Babüroğlu ile görüşme sağlamayı çok kıymetli ve acil bir ihtiyaç olarak gördük. Diplomatik öngörüleri, bilimsel çalışmaları, konferansları ve askeri başarıları ile tanıdığımız Sayın Naim Babüroğlu, Hatay’da var olan ve bizlerin belki de bihaber olduğu bu sorunlara kamuoyunda, görsel ve yazılı basında dikkat çekiyor ve süreci yakından takip ediyorlar.

Bu anlamda, görüş ve önerilerini kıymetli bulduğumuz Sayın Babüroğlu; konuya dair öngörülerinde ve tespitlerinde bilimsel ve stratejik bir tutum sergilemek ile birlikte sürecin bizi nereye götürdüğü ve bu sürecin lehimize sonuçlanması adına nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda çalışmalar kaleme almakta ve dile getirmektedirler. Yapacağımız görüşme sayesinde, Emekli Tuğgeneral ve İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Naim Babüroğlu;  bizi bu kaygılardan bertaraf edecek, tüm bu sorularımızı askerî ve diplomatik tecrübesi ile aydınlatacak, aynı zamanda hükümetin Hatay ve misafir göçmenler meselesine karşı tutumunu değerlendirecektir. “Birleşmiş Milletler Madalyası’na layık görülen, Emekli Tuğgeneral Naim Babüroğlu;  yıllarca Türk Silahlı Kuvvetlerinde üstün görevlerde hizmet vermiştir. Sayın Babüroğlu;  Belçika NATO karargâhında Kuvvet Plan Subayı olarak görev almış, ardından Genel Kurmay Başkanlığı Karargâhı’nda çalışmış ve sonrasında Ege Ordusu Harekât Kurmay Başkan Yardımcılığı görevinde bulunmuştur. 37 yıllık askeri tecrübeye sahip Babüroğlu Paşa; aynı zamanda Kara Harp Akademisi’nde öğretim üyesi ve Plan Subaylığı görevlerinde yüksek başarılar göstermiştir. Türk Silahlı Kuvvetlerine 37 yıl hizmet eden Paşa’mız şuan; Ulusal Güvenlik ve Uluslararası İlişkiler konusunda sahip olduğu askeri ve diplomatik tecrübesi ile çeşitli gazetelerde yazılar yazmakta ve televizyon programlarında yorumlarını dile getirmektedirler. 

Bu bakımdan Emekli Tuğgeneral Naim Babüroğlu Paşa’mızın tespit ve öngörülerini değerli buluyor yetkili makamlarca dikkat verilmesinin önemli olduğunu biliyoruz. Yaraların henüz sarılmadığı bu günlerde Hatay’ın etnik, politik ve diplomatik açıdan milli sınır güvenliğini tehdit eden veya edecek olan unsurları dile getirecek, yetkili makamlarca alınması gereken tedbirleri konuşacak, hükümetin misafir mülteci/ sığınmacı politikalarına dair görüşlerini alacak, sürecin doğuracağı diplomatik krizleri görüşeceğiz. 

            Birçok etnik, kültürel ve dini farklılığın ortaya çıkardığı zengin bir medeniyete sahip olan Hatay bir asırdır birlik ve beraberlik timsali olan sırlı bir vatan toprağıdır. Yazılı ve görsel basında yaratılan algıların, sosyal medyada başlatılan operasyonların aksine, kardeşliğin ve bütünlüğün yaşandığı bir Türk toprağıdır. Emekli Tuğgeneral ve İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Naim Babüroğlu ile yapacağımız röportaj, siz değerli okurların; Türkiye Cumhuriyeti’nin milli sınır güvenliği ve iç huzuruna dair yaşadığı milli kaygılarına ışık tutacaktır. 

Hatay üzerinde başlatılan algı operasyonu hakkında merak ettiğimiz tüm soruların cevap bulacağı bir çalışma olacaktır. Aynı zamanda sığınmacılar ile ilgili yetkililerin alması gereken tedbir yahut tedbirler konusundaki geçerli öngörüleri ve stratejileri görüşeceğimiz Emekli Tuğgeneral Naim Babüroğlu Paşa’mız ile olan röportajımız bir sonraki yayınımızda siz değerli okurlarla buluşacaktır.

Görüşmek umudu ile…

İyi Okumalar.

08/10/2023