Misafir


Ülkemizde balığın yeri - 2

Ülkemizde balıkçılık ne durumda ve nereye gidiyor?


Tarihine dair açtığımız bu parantezi kapatıp, bir meslek olarak balıkçılığa göz atalım. Ülkemizde yaklaşık 200.000 kişi su ve su ürünlerinden geçimini sağlıyor. Bu oranın %21’i, 18 yaş üstü bireyleri kapsıyor. Denizden, Birçok ilin nüfusundan daha fazla insan evine ekmek götürüyor anlayacağınız. 

Masmavi sularımızdaki balıkçılığa baktığımızda iki çeşit balıkçılık türüne rastlıyoruz: Tatlı ve tuzlu su balıkçılığı. Tuzlu su balıkçılığı, açık sularda, denizlerde yapılıyor. Açık sularda yaşayan, sofralarımızı şenlendirişinden aşina olduğumuz, palamut, istavrit, hamsi, levrek gibi balıklar tutuluyor. 

Tatlı sularda ise; alabalık, sazan, yayın balığı gibi balıklar yetiştiriliyor ve avlanıyor. İşin ilginç kısmı tuzlu su balıkları tatlı suda, tatlı su balıkları tuzlu suda yaşamıyor. Tatlı su balıkları yapıları itibariyle belli bir tuz oranına kadar dayanıklılık gösteriyor. Vücutları ancak belli bir orandaki tuzu tolere edebiliyor. 

Hal böyle olunca da tuzlu sularda yaşaması güçleşiyor. Tuzlu su balıklarının vücutları ise tuzla dolu. Solungaçları yardımıyla dışarıya tuz atıp, aynı şekilde tuz alabiliyorlar. Tatlı sularda bu oranda tuz bulamadıkları için yaşayamaları güç hale geliyor. Yaşama biçimleri ve avlanma şekilleri farklı olduğu için iki grupta değerlendiriliyor. Sularımızda yaygın olarak da tuzlu su balıkçılığı yapılıyor.

 

''Ülkemizde balıkçılığın durumu ne?'' derseniz, ona da göz atalım. Dikkat çekilmesi gereken konuların başında balıkçıların haklarını düzenleyen yasaların azlığı ve haklarını korumak üzere kurulan derneklerin bir elin parmaklarını geçmiyor olması geliyor. Evet, 2008 yılında bu alanda kapsamlı bir tebliğ çıktı. Balık boyundan, balıkçılık türlerine kadar ayrıntıları iyice irdelendi, düzenlenmeye çalışıldı. 

Fakat üzerinden seneler geçti. Sularımızın kuruması, balık çeşitliliğimizin giderek azalması, bilinçsiz avcılığın devamı etmesi gibi sorunlara seneler önce yapılan düzenlemeler haliyle eksik kaldı. Bu da beraberinde yakın sularda avlanma isteğini getirdi. Balık boyları giderek küçüldü. 

 

Başka sulara da oldukça yakınız konum olarak. Ama tam burada en büyük sorunlardan biri daha çıkıyor ortaya. Çevre denizlerden balık avlama özelliğine sahip teknelerimizin olmayışı. Ne yazık ki ülkemizdeki balıkçıların ellerinde böyle bir imkan yok denecek kadar az. Bu nedenle çevre sulardan balık avlayamıyor, oradaki zengin kaynakları kullanamıyorlar. Bu imkanlara sahip olan büyük işletmeler ya da köklü kurumlar, bu alanı tekelinde bulunduruyor. Biraz karamsar bir tablo çizdik ama durumumuz bu. Bu nedenle son yıllarda yapılan araştırmalar, birçok balıkçının teknelerini bir köşeye bıraktığını, farklı iş kollarına yöneldiğini gösteriyor. 

Biz de sizler kadar şaşkınız böyle bir zenginliğin içerisinde bunların yaşandığına. Tek umudumuz ilerleyen dönemlerde yasaların, dernek ve kurumların bir mesleğin daha ellerimizden kayışını durdurmasına yönelik. Yerin üzerinde durum böyle. Peki ya sular altında neler yaşanıyor?